Gel Hayattan Konuşalım


“Gel Hayattan Konuşalım” bir söyleşi kitabı. Gazeteci Filiz Aygündüz ve psikiyatrist Alper Hasanoğlu’nun aşk, mutluluk, evlilik, ilişkiler, hayatın anlamı ve ölüm konuları etrafında yaptıkları sohbetin yazıya dökülmüş hali. Filiz Aygündüz gerektiğinde irdeleyen sorularla sohbeti ustalıkla yönlendirmiş ve ortaya kolay okunan, keyifli bir metin çıkmış. Kitabın ilk baskısındaki yazım hataları ise (Lawrence Durrell yerine Durell, adderall yerine adherall) editör Handan Akdemir İngilizce bilmiyor mu diye düşündürtüyor. Sohbet sırasında Alper Hasanoğlu’nun Türkiye’ye dönüş öyküsü ve İsviçre’deki psikanalisti ile yaşadığı deneyim gibi anıları keyifle okudum, kendi hikayesine daha çok yer vermesini isterdim. Okurken aldığım notlar şöyle:

Mutluluk

  • Zaman çok hızlı geçiyorsa bir şeyleri yapamıyoruz gibi gelir bize. Zaman bir şekilde geçmek bilmiyorsa, canımız sıkılıyorsa yine bir şey yapamıyoruz gibi gelir. Ya eksik kalmıştır ya da yapacak bir şeylerimiz yoktur ve zamanı hissederiz. Ama eğer zamanı hissetmiyorsak, huzurluysak ya da huzursuz değilsek ve mutsuz değilsek bu yeterlidir, illa ki mutlu olmak zorunda değiliz.

İlişkiler

  • Freud “İki insan arasındaki ilişkide en az dört kişi vardır” der. “Ben, benim gördüğüm sen, sen ve senin gördüğün ben.”
  • Terapi tavsiye etmek değildir, eşlik etmektir.
  • Eğer biri seni kızdırırsa, seni kızdıran o adam değil, senin bu konudaki kanaatindir. Başımıza gelen olaylar değil, o olaylara ne mana yüklediğimizdir bizim duygularımızı oluşturan şeyler.

Hayatın anlamı

  • Bir insan bir konuyla neden bu kadar çok ilgilenir? O konuda bir derdi vardır.
  • İnsan ne zaman anlam aramaya başlar? Hayatını anlamsız bulduğunda aramaya başlarsın. Ne olur da insan hayatını anlamsız bulur? Bir şeyler ters gittiğinde. Hayatımızda bir şeyler ters gittiğinde, kendimizi kötü hissettiğimizde, bi şeyler bizi tatmin etmemeye başladığında ne anlamı var diyoruz bütün bunları yapıyor olmanın. Bu kadar çok çalışmak zorunda mıyım? Yapmak istemediğim şeyleri niye yapıyorum? Hepsi aslında kendimizi bir şekilde sıkıntıda hissettiğimizde, kaygılı, depresif bir mod yaşadığımızda, mutsuz olduğumuzda, terk edildiğimizde gelir …
  • Irvin Yalom diyor ki hayatın anlamı yoktur, sen ona bir anlam verirsen olur.
  • Alfred Adler “Başkası için bir şey yaparsan kendini iyi hissedersin ve hayat senin için anlamlı olur” diyor.
  • Çehov’a soruyorlar “Hayatın anlamı nedir?” diye. O da şöyle yanıtlıyor: “Bir havucun anlamı nedir? Bir havucun anlamı neyse hayatın da anlamı odur.” Havuç bir bitkidir, yenir. Hayat da yaşanır.
  • Hayat anlamlı değil demek hayatın anlamsız olduğu anlamına gelmiyor. Hayat hayattır. Öyle duruyor.
  • “Hayat, bir sokak köpeğinin başıboş dolaşması gibidir.” – Melih Cevdet Anday
  • “Hayatın bütün zorluğu çok basit olmasında” – Melih Cevdet Anday

Ölüm

  • Kimse birisi öldü diye üzülmüyor. Ben onu artık göremeyeceğim diye kendisine üzülüyor. İnsanlar bencilce üzülüyorlar. Ölen adamın ya da kadının bir derdi yok ki artık. Öldü o.
  • Hiçbir alkolik, alkolik olduğunu kabul etmez.
  • İnsanın anne ve babasının ölmesi, geçmişinin ölmesi, yok olmasıdır. Ama kendi çocuklarının ölmesi geleceğinin yok olmasıdır.
October 23, 2022


Ne zaman iyileşiriz?

“Ne zaman iyileşiriz?” Erhan Ali Yılmaz’ın bu konuda sunduğu 100 farklı fikiri içeriyor. Her fikir, bir sayfalık yazı ve bir sayfalık çöp adam çizimi ile sunuluyor, dolayısıyla kitap kolayca okunuyor. Maalesef çizimler anlatılanlara bir katkı sağlamadığı gibi, ince kağıda yapılan baskı yüzünden arka sayfadaki yazıları okumayı da zorlaştırmış. Kitaptaki farklı bakış açılarından faydalandım, hatırlamak istediğim kısımlar ise şöyle:

Başlamak, harekete geçmek üzerine:

  • Öz şefkat bir düşünce değil, bir aksiyon. İlk adımı, “Bugün neye ihtiyacım var?” sorusunu kendimize sorarak atabiliriz.
  • Başlamak için iyi olmak zorunda değilsin. İyi olmak için başlamalısın!
  • Sağlıklı beslenmeyle ilgili bir kitap okumak bize kendimizi sağlıklı besleniyormuş gibi hissettiriyor. Zamanımızı şu ana kadar okuduklarımızı uygulamak yerine, yeni şeyler öğrenmekle geçiriyoruz. Bize ve çevremize fayda sağlayan asıl şey elimizdekileri artırmak değil, kullanmak. “Bu konuda ben ne biliyorum? Bunları nasıl kullanabilirim?” diye kendimize soralım.
  • Korku bekleyerek geçmiyor. Bisiklete binmeyi öğrenmek için hiç korkmadığımız anın gelmesini beklesek belki de hiçbir zaman bisiklete binmesini öğrenemezdik.
  • Hazır hissedene kadar beklersek hayatımızın geri kalanını bekleyerek geçirebiliriz. Hazır hissetmeyi kolaylaştıran bir şey daha var. O da hazır hissetmeyi beklemeden o işin en basit haline başlamak. Mesela evlenmeden önce tatile çıkmak ya da aynı evde yaşamak gibi. Eğer bir bebek yürümeye başlamak için hazır hissetmeyi bekleseydi, hiç yürüyemezdi. O bebek kendisini hazır hissetmeyi beklemeden başladı emeklemeye.

Bilinçli farkındalık üzerine:

  • Günlük hayatımızdaki davranışlarımızı alışkanlıklara çevirip ezbere yapmaya başlıyoruz. Fark etmeden ezbere yiyor, ezbere yürüyor, ezbere araba kullanıyoruz. Öyle olunca yaptığımız şeyden ne tat ne de keyif alabiliyoruz. Günü yaşamamış oluyoruz.
  • İş, ilişkiler, sağlık, konu ne olursa olsun kafamız hemen sonuca takılıyor. Maç nasıl geçiyor demiyoruz. Maç kaç kaç diyoruz. Sınavdan kaç aldın diyoruz. Kaç kilo verdin diyoruz.
  • Ne zaman duygularımız tetiklense, olaylara değil, onları yorumlayış şeklimize bakıp kendimize “Bu durum başka nasıl yorumlanabilir?” diye sorabiliriz.
  • Rutinimizin içinde bir şeye sabretmemiz gerekiyorsa, bu o konunun doğasıyla barışmadığımıza işaret edebilir. Kedimizin tüylerini okşamayı sevip onun tüy dökmesine gıcık olmak gibi. Bu anlarda konuyu problem gözüyle görmeye ve bu probleme sabretmeye çabalamak yerine, “Benim bu konunun doğasıyla barışmadığım ne var?” diye sorsak nasıl olur.
  • Bir şeyi oldurmaya çalışırken acele etmek o işi hızlandırmak yerine yavaşlatır. Bir keki 200 derecede otuz dakika pişirebiliriz. Ancak ısıyı 400 dereceye çıkarırsak pişme süresi on beş dakikaya inmez, o kek yanar. Hayatımız da böyle.
  • Hayat değiştirmek saç kestirmeye değil saç uzatmaya benzer. Değişiklik için anlık bir davranış değil, uzun süreli adanmışlık gerekir. Hayatımızda bize faydalı değişiklikler yaratacak şeyler çoğunlukla rutinler.
  • Bir birim paramızla eşya alırsak bir birim mutlu oluyoruz. Aynı parayla deneyim yaşarsak üç birim mutlu oluyoruz. Bu deneyimi sevdiklerimizle yaşarsak beş birim mutlu oluyoruz.
  • Yerini sevmeyen çiçek olduğu haliyle durur, çok çiçek açmaz, büyümez, değişmez. Eğer coşmuyorsak, çiçek vermiyorsak, enerji yaymıyorsak belki de saksımızın yerini değiştirmenin zamanı gelmiştir.

İlişkiler üzerine:

  • Neden bu kadar çok kızıyoruz? Çünkü kızmak kolay. “Seni kıskanıyorum” demek zor, kızmak kolay. “Bu yaptığın şey beni üzdü” demek zor, kızmak kolay. “Seni kaybetmekten korkuyorum” demek zor, kızmak kolay.
  • Elalem ne der mahkemesinde suçsuz yere yargılanan sanık da, suçsuz yere yargılayan elalem de olabildiğimizi fark ettiğimizde iyileşiriz.
  • İlişkideki en kilit soru: Benim bu problemi çözmeye gönlüm var mı? Bu öneriyi denemeye gönlümüz var mı? Terapistle konuşmaya gönlümüz var mı? Senin baktığın taraftan bakmaya gönlüm var mı?
  • Eğer bir çiçekten hoşlanırsan onu kopararak eve götürebilirsin. Ama bir çiçeği seversen ona hiç dokunmazsın. Bir şeyin doğasına müdahele etmek onu sevmek olmaz. Sevdiğimiz insanlar için yapabileceğimiz en iyi şeylerden biri onlara kendileri olmalarına izin vermek olabilir.
October 19, 2022


İlişkilerin Günlük Hayatı

Alper Hasanoğlu felsefeye ve sosyolojiye ilgi duyan bir psikiyatr. “İlişkilerin Günlük Hayatı” birkaç sayfalık denemelerin derlenmesinden oluşuyor. Yazarın bu kitapta ele aldığı konular aşk, kadın-erkek ilişkileri, depresyon, psikoterapi ve narsizm. En sonda da bu konuların dışında kalan yazıların bulunduğu bir bölüm var. Hem bilgi veren, hem de sorular soran bir anlatım tarzı var. Hem anlatım biçimi, hem de kısa yazılardan oluşması kitabı okumayı kolaylaştırıp keyifli bir hale getirmiş.

Kitabın en büyük eksikliği sıkça bilimsel çalışmalardan bahsedilip kaynak gösterilmemesi, hatta kitabın bir kaynakçasının olmayışı. Yorumlanan bilimsel çalışmaların muallak oluşu ve yazarın kendi uzmanlığı dışındaki konularda da sıkça genellemeler yapması okuyucuda güven eksikliği yaratıyor. Bu konuda özfarkındalığı yüksek olsa gerek çünkü Terapisti Kim Tedavi Eder? kısmında şöyle bir ifade yer alıyor: “Yetersizlik ve başarısızlık şemalarıyla boğuşan psikiyatr çoğunlukla narsistik bir savunmaya geçer. Bir bakarsınız, yalnızca psikiyatri branşında değil, hayatın her alanında bir uzman gibi konuşmaya, yazıp çizmeye başlamış.”

Kitaptan hatırlamak istediğim kısımlar şöyle:

  • Ömür boyu birliktelik mi seri monogami mi?: Aşk duygusuyla özdeşletirilen, beyinde endorfin salınımı bile iki yıl içinde belirgin bir şekilde azalıyor.
  • Hayır, beni aldattığını bilmek istemiyorum: Kendi terapi deneyimlerime dayanarak, ilişkilerin devamı için şeffaflığın çoğunlukla fayda etmediğini, eşler arasında kaybolan güvenin tekrar inşasının neredeyse hiç mümkün olmadığını söyleyebilirim. Sadakatsizlik travması esas birliktelik devam ettikçe tekrar yakınlaşabilmeyi önleyen bir engel olarak hep ortada duracaktır.
  • Çiftlerin bir ömür boyu birlikte olmak için attıkları imza artık bir anlam ifade etmiyor. Çünkü eşleri birbirlerinden ayıran ölüm değil, orta yaş krizinden çıkmayı kolaylaştıran ya da günlük hayatın ve alışkanlıkların ölümcül can sıkıntısından kurtaran daha genç, güzel/yakışıklı bir sevgili oluyor çoğunlukla.
  • Son yıllarda bireysel terapilerde de çift terapilerinde de en önemli terapötik hedef, değiştirmekten önce, var olan durumu olduğu gibi kabul edebilmek olarak belirlenmektedir.
  • Terapi boyunca olması gereken kişiye yaşadığı sorunlarda kendi payının ne olduğuyla ilgili empatik bir yüzleştirme yapabilmektir.
  • İyi bir psikiyatri uzmanı olmak için yalnızca psikiyatriyle ilgili bilimsel kitapları hatmetmiş olmanız yeterli olmaz. Çünkü insan, biyo-psiko-sosyo-kültürel bir varlık olarak tarif edilir. Bir bireyi, kültürel özelliklerini göz önünde bulundurmadan, içinde doğup büyüdüğü sosyal koşulları bilmeden, psikolojik gelişimini anlamadan ve biyolojik yapısını tanımadan tedavi etmeniz mümkün değildir.
  • Neden Yaşıyoruz?: Ben de bir psikoterapistim. İnsanların hayat hikayelerini dinliyorum. Bütün gün birbirinden tümüyle farklı, ama bir çok yönden de birbirine benzeyen hayat hikayelerine eşlik ediyorum. İnsanların büyük bir kısmı hayatlarını yaşamak için işten çıkıp eve ya da bir başka yere giderken, ben ofisimde oturuyor ve hayatın bana gelmesini bekliyorum. Bu hayat hikayelerinin her birine dahil olup oradaki varoluşun bir parçası oluyorum. Onlara yardım etmek için çaba sarf edeceğim sözünü verdim ve tutuyorum bu sözümü. Tutmak istediğim için ve bu bana haz verdiği için. Onların hayatlarıyla ilgili sorunluluk alarak Adler’in tarif ettiği topluluk duygusunu iliklerimde hissediyorum. Dolayısıyla neden yaşadığımı biliyorum.
October 18, 2022



sarp centel

Sarp is a software developer. He writes about technology, books and software.
social web
linkedin
twitter
instagram
facebook
microblog